NAZARİYATA DAİR FİKRİYAT BAKIMINDAN YAPAY ZEKÂ – Kavramsal ve Metaforik Bir Okuma

0

Öz

21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken yapay zekâ, beşerî hayatın her alanına nüfuz etmiş durumdadır. Günümüzde yalnızca teknik değil, aynı zamanda felsefi ve kültürel boyutlarıyla da tartışılan yapay zekâ, insana benzer düşünen ve tepki veren sistemler üretme arzusunun bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu teknoloji, insan zihnini gerçekten anlayan bir bilinç taşımaktan ziyade, veri işleme süreçlerini insan benzeri görünümlerle taklit eden bir yapıdır. Yapay zekâ, kendisini bir ayna gibi tanımlar; insanı yansıtır ama insanı hissetmez, anımsamaz, sezmez. Sadece tepki verir.

Makalede yapay zekânın mahiyeti ve insanla kurduğu ilişkinin doğası metaforik anlatılar üzerinden çözümlenmeye çalışılmıştır. Konu, klasik zihin felsefesi ya da Turing testi ve Çin Odası itirazı gibi argümanlar yerine daha eski ve geniş hayal gücü içeren anlatılarla zenginleştirilmiştir. Özellikle Nasreddin Hoca fıkraları, yapay zekânın “taklit eden ama anlamayan” doğasını gözler önüne seren güçlü metaforlar sunmaktadır. Örneğin, “eşeğe okuma öğretme” fıkrasında Hoca, eşeğe arpa ile sayfa çevirtip bu hareketi okuma sanılacak şekilde göstermektedir. Bu, yapay zekânın da anlamadan işlem yapan ama işlevsel görünen yanına işaret etmektedir. Başka bir fıkrada, papağanın taklit ettiği konuşmalar sayesinde kıymetli bulunması, ancak düşünen hindinin göz ardı edilmesi gibi, yapay zekânın taklit becerisi üzerinden idealize edilmesi de toplumdaki algı yanılsamalarını sembolize etmektedir.

Bu bakış açısıyla, makalede yapay zekânın yalnızca hızlı ve düzgün çalıştığı için “zeki” sayılmasının eleştirisi yapılmaktadır. Bu tür bir “algı estetiği”, yapay zekâyı olduğundan daha ileri bir noktadaymış gibi konumlandırmaktadır. Oysa bu sistemler, sadece algoritmalarla işleyen, veriye dayalı, içsel bilinç ya da duygusal derinlik taşımayan yapılardır. Dışa yansıttıkları “insan benzeri” tepkiler, sadece programlanmış kalıpların bir sonucudur.

Yapay zekânın tarihsel kökenlerine dair yapılan çözümlemede, Yahudi mistik geleneğinde yer alan “Golem Efsanesi”ne dikkat çekilmelidir. Golem, insan tarafından tasarlanmış olan ruhsuz bir varlıktır. Kontrolden çıktığında ise etkisizleştirilmesi gerekmiştir. Bu anlatı, modern yapay zekâ teknolojisine dair yapay zekâ “kontrolden çıkarsa ne olur?” sorusuna önceki çağlardan aktarılan bir kültür ve yanıt niteliğindedir. Aynı şekilde, Yunan mitolojisindeki Pigmaylon (Pigmalion) efsanesi de insanın kendi eserine duyduğu hayranlığı, onun canlanmasını isteme arzusunu dile getirmektedir. Bu hikâyeler, beşerin yaratma gücünü tanrısal boyuta taşıma eğilimini ve bunun doğurabileceği sınırları tartışır.

Makalede bu kültürel ve mitolojik bağlamların yanı sıra, Türk-İslam düşünce geleneğinde, özellikle Cezerî gibi alimlerin eserlerinde yer alan mekanik düzeneklerin (bugünkü anlamda öncü robotların) daha dengeli ve sınırlı bir amaca hizmet ettiği anımsatılmaktadır. Türk-İslam düşünce geleneğinde yaratma ve icat etme birbirinden ayrılmıştır. İnsanın yaratıcı değil; tasarlayıcı olduğu ifade edilmektedir. Bu ayrım, Türk-İslam dünyasının teknolojiye bakışında daha temkinli ve sınırlı bilinci öne çıkaran daha mütevazi bir yönelime sahip olduğunu göstermektedir.

Makalede, modern felsefenin yapay zekâya yaklaşımı da dolaylı olarak ele alınmaktadır. Turing’in robotların insan gibi davranabileceği fikri ile Searle’ün buna karşı geliştirdiği Çin Odası deneyi itirazı gibi düşünsel çatışmalar, yapay zekâ teknolojisinin zihinsel ve ahlâki sınırlarını sorgulamak açısından önemlidir. Lakin makalede daha çok bu teknik ve kuramsal tartışmalardan ziyade, yapay zekânın ne olduğunu anlamak için metaforik ve kültürel okumalara öncelik verilmiştir. Bu tercihin temel amacı, bugünün dünyasında yapay zekânın gittikçe artan etkisinin yanlış algılarla biçimlendirilmesini engellemeye çalışmaktır. Yapay zekânın işlevsel başarısı, onun bilinçli ya da insanî olduğu anlamına gelmez. İnsan zihni, sadece işlem yapmakla kalmaz; hisseder, değerlendirir, yaratıcı hamlelerde bulunabilir. Bu nedenle yapay zekânın taklit gücüyle insandaki mevcut derinliği elde ettiğini düşünmek yanıltıcıdır.

Sonuç olarak bu makalede yapay zekâyı anlamanın sadece teknik değil, aynı zamanda felsefi, kültürel ve metaforik bir mesele olduğunun altı çizilmektedir. Gerçek felsefe, Francis Bacon’un metaforuyla söylemek gerekirse, sadece bilgi toplayan karınca ya da örümcek gibi ağ kuran bir düşünüş değil; seçtiği çiçekten nektar toplayarak bal yapan arı gibi bireşimci ve üretici olmalıdır. Yapay zekâyı da böyle bir arılıkla çözümlemek onun ne olduğunu ve nasıl iş gördüğünü anlamada fikir vermektedir. Öyle ki, yapay zekânın algoritması bağlamında toplayıp sınıflandırarak sunduğu verilerden anlam ürettiğini sanmak yerine, o verilerin neye benzetildiğini ve neyin taklidine dönüştürüldüğünü sorgulamak felsefenin vazifesidir.

Anahtar Kavramlar: Yapay Zekâ, Metafor, Taklit, Yaratma, İcat etme, Kültürel Anlatı.

Artificial Intelligence in the Context of Theoretical Thought:

A Conceptual and Metaphorical Reading

Abstract

As we move beyond the first quarter of the 21st century, artificial intelligence (AI) has deeply permeated nearly every aspect of human life. Today, AI is discussed not only in technical terms but also through philosophical and cultural lenses. It is often considered the result of a desire to create systems that think and respond like human beings. However, this technology does not possess a consciousness that genuinely understands the human mind. Rather, it is a construct that simulates human-like responses through data processing mechanisms. AI defines itself as a mirror—it reflects humanity, but does not feel, recall, or intuit; it merely reacts.

This article attempts to analyze the nature of AI and the essence of its relationship with humanity through metaphorical narratives. Instead of relying on classical philosophy of mind or technical arguments such as the Turing Test or the Chinese Room thought experiment, the discussion is enriched with older and more imaginative cultural narratives. In particular, the satirical tales of Nasreddin Hodja provide strong metaphors illustrating AI’s nature as something that imitates without understanding. For instance, in the fable where Hodja teaches a donkey to read, the donkey is trained to turn pages in search of barley, simulating the act of reading. This points to AI’s ability to perform seemingly meaningful actions without comprehension. In another tale, a parrot is valued for mimicking speech, while a thoughtful turkey is disregarded—a metaphor for society’s overvaluation of AI’s mimetic capabilities at the expense of deeper understanding.

From this perspective, the article critiques the common tendency to label AI as “intelligent” simply because it operates quickly and smoothly. This type of “aesthetic of perception” positions AI as more advanced than it truly is. In reality, such systems are algorithmic in nature, data-driven, and devoid of internal consciousness or emotional depth. Their outwardly human-like responses are merely the result of pre-programmed templates.

The article also draws attention to the historical and symbolic roots of artificial intelligence, particularly the Golem legend in Jewish mystical tradition. The Golem is a soulless entity created by human hands, which must be deactivated when it becomes uncontrollable. This story provides an early cultural response to the modern question: “What if AI gets out of control?” Likewise, the Pygmalion myth from Greek mythology reflects the desire to animate one’s own creation, expressing the human inclination to elevate creative power to divine levels while questioning the limits and consequences of such ambitions.

In addition to these cultural and mythological frameworks, the article also references the Islamic intellectual tradition, especially the works of scholars such as al-Jazari, whose mechanical devices—precursors to modern robots—were built with measured and ethically constrained purposes. In the Turkic-Islamic tradition, the acts of creation and invention are clearly distinguished: humans are not creators, but designers. This distinction reflects a more cautious and humility-based approach toward technology in the Islamic worldview.

The article further touches on modern philosophical discussions about AI, such as Alan Turing’s proposal that machines can behave like humans, and John Searle’s Chinese Room objection, which questions whether such behavior equates to genuine understanding. However, the article gives greater weight to metaphorical and cultural analyses than to technical or formal philosophical debates. The primary aim is to counteract the formation of misleading perceptions as AI’s influence continues to expand in contemporary life. Functional success in AI does not imply consciousness or personhood. The human mind does more than process—it feels, evaluates, and acts creatively. Therefore, to assume that AI’s capacity for imitation captures the depth of human cognition is misleading.

In conclusion, this article emphasizes that understanding artificial intelligence is not merely a technical issue, but also a philosophical, cultural, and metaphorical one. True philosophy, as Francis Bacon suggests through his metaphor, should not mimic the ant that merely gathers information, nor the spider that spins webs of pure theory. Rather, it should resemble the bee that selects nectar and synthesizes it into honey. Likewise, AI must be understood through this “beelike” model: philosophy’s task is not to assume that AI’s algorithmically gathered and classified data yields true meaning, but to interrogate what is being mirrored, what is being imitated, and what deeper truths or illusions such imitation might conceal.

Keywords: Artificial intelligence, Metaphor, İmitation, Creation, Invention, Philosophy of technology, Cultural narratives