Anadolu mayalılarının hikâyesine hürmetle…
Bir hikâye yazmak istiyorum. İçinde kelimelerin olmadığı. Sadece bir kahramanı olsun. Kahramanı hiç konuşmasın. Sadece sussun. Mesaj vermesin. İlham versin. Kahramanı görenler (Okuyanlar demedim ha) bu ben olmalıydım desinler. İç geçirsinler. İçlerinden geçirsinler. Kimseye demesinler.
Hatta hikâye, Allah’ın Âdeme kelimeleri öğretmediği zamanlarda geçsin mesela. Havva yok daha. Dedim ya sadece bir kahramanı olsun. Hatası olmasın, günahı hiç. Melekler bilsin sade. Kan dökücü bir asi olacağını. Kendi de bilmesin ne olacağını. Bilemez ya… Kelimeleri yok ki. Yoku da bilemez tabii. Var’ı bilir amma. Varlığı bilmese de. Varlığı var edecek olanı bildiğinden.
Kelimeleri bahşedecek olan bahşedince “harf”i. “Harf”e tutunsun da harf üzere yaşayacağını bilsin. Bir elif miktarı söylesin. Dört elif miktarı dinlesin. Kendi söyleyip kendi dinlesin ki yedi düvel işitsin. Yedi düvel bir olsun, biri söylesin. “Yedi düvel nereden çıktı, hani bir kahramanı vardı hikâyenin?” diye soranlara yedi düvel gülsün.
“Harf”i bildi mi kelimede bilecek elbet. Aşk desin evvela. Aşk desin de aklı başından gitsin. Gönle düşsün düşecek olan ki aklı başına gelsin. “Havva yok ki!.. aşk nereden çıktı?” diyenler vuslat yüzü görmesin.
Harf üzere yaşayacak ya… “Harf”e ilelebet tutunamaz elbet. Tutunamayan düşecek. Hem de düş’e düşecek. El mahkûm, düşünce düşünecek. Düşünecek de, düş’e düştüğünü düşünmekle nasıl bilecek. “Olur mu öyle hiç! Düşünecek ki varlığa gelecek” diyenler; düş’teki, düş’ü mü var edecek?
Ey kahramanı görenler!.. “Allah düşürmesin” demeyin. Kader böyle yazılmış. Kalem kaldırılmış, kelam bâki kalmış. Kelam gönle akarmış. Gönül maya tutarmış. Gönlü mayalılar, kaf dağını aşarmış.
Allah’tan niyazım: Gökten üç elma düşsün. Biri Anadolu’ya, biri kaf dağının ardına, biri “Bu nasıl hikâye böyle” diyenin başına…